29 Mart 2012 Perşembe

KÜTÜPHANENİZİ NASIL ALIRDINIZ?

Şimdi biraz hayal kuralım. Diyelim ki bugün işiniz yok; evde de durmak istemiyorsunuz. Dışarı çıktığınızda güzel vakit geçireceğiniz bir yere gitmek istiyorsunuz. Nereye? Klimalarla havalandırılan, içine güneş ışığı ve havanın girmesi yasak olan, boş boş gezinen insanlarla tıka basa dolu o iğrenç alışveriş merkezine tıkılmak mı? Haydi canım! Şu son yıllarda pek moda olan kahveci dükkanı zincirlerinden birinde, kahve almak için kuyruk beklemek mi? Yok artık! “40 Gün 40 Gece Alışveriş” sloganıyla insanları saçma sapan bir tüketime boğan insanlara inat, kütüphaneye gitmeye ne dersiniz?
Hayal kurmaya devam… Size en yakın kütüphaneye gittiniz. Kapıdan içeri girer girmez bir kitap kokusu sardı sarmaladı sizi. Şu yan taraftan kahve kokusu da gelmiyor mu? Bakın, kahveciye gitmeye gerek yokmuş.
 
Kütüphanede ihtiyacınız olan her şey mevcut. En son çıkan kitaplar, en sevdiğiniz bilim dergisinin tüm sayıları, dünyanın kaynağını sunan internet, birbirinden ilginç filmleriyle şahane bir DVD koleksiyonu, bir de müzik arşivi… Arkadaki ek binanın önüne park etmiş onlarca puset… Bu kütüphanede bebekler için de bir bölüm var. Merak edip çocuk bölümünün kapısından kafanızı uzatıyorsunuz. Belki sizin ufaklığı da getirirsiniz buraya. O da ne? Küçük küçük masalar, sandalyeler, yerlerde minderler, minderlerde kitap okuyan bıdıklar… Kitap rafları onların boyuna göre tasarlanmış. İstedikleri kitaba ulaşabiliyorlar. Bir tarafta oyuncaklar da var. Evet, evet, bir dahaki sefere mutlaka sizin cüceyi de getireceksiniz buraya…
Geri dönüp raflar arasında gezinmeye başlıyorsunuz. Bugün işiniz yok ya… Acaba ne okusanız? Şu hep merak ettiğiniz mimarın yaşamını mı, en sevdiğiniz yazarın son kitabını mı? Eve giderken üye kaydı yapıp birkaç tane de evde okumak için kitap alsanız ya… Kitapçılara para mı dayanıyor? Belki bu kütüphane üyeliği sayesinde almak, okumak isteyip de alamadığınız kitapları okuma şansınız olur.
 
Ne güzel hayal, değil mi? Bir şey itiraf edeyim mi? Ben en son yüksek lisans tezim için taksim Atatürk Kitaplığı’na gitmiştim. Sonradan tadilat için kapandı, uzun süre kapalı kaldı orası. Duyduğuma göre çok bir şey değişmemiş. Aradığınız kaynak için saatlerce beklemeniz gerekir, interneti yoktur, o şahane mimarisine rağmen soğuktur, ruhsuzdur. Oysa ben içindeki kitaplar kadar renkli, içindeki, kitaplar kadar dünyayı bana taşıyan, cıvıl cıvıl bir kütüphane istiyorum. Etkinlik mekanları olan bir kütüphane istiyorum. Kemiklerimi cezalandıran sandalyeler değil, içine gömüleceğim koltuklar istiyorum. Kitap okuduğumu bana unutturan, beni o kitabın içinde yolculuğa çıkaran bir kütüphane istiyorum. Ben saat 5’te kapanan değil, gece yarısına kadar açık kütüphane istiyorum. Her insanın kendi yaşadığı ilçede böyle bir kütüphane olsun istiyorum. Ben çocuklarımızı götürüp binlerce kitabın arasına sokabileceğimiz, onların oyunlar oynayabileceği bir kütüphane istiyorum. Ben “Kütüphanedeki Aslan”ın gittiği kütüphaneyi istiyorum. Umarım, bir gün olur…
Sizin kütüphane deneyimleriniz nasıl? Türkiye’deki kütüphanelerle ilgili anılarınız varsa paylaşır mısınız lütfen? Yurt dışında kütüphaneleri ziyaret etmiş okurlarımız da görüşlerini paylaşırsa çok seviniriz. En çok da nasıl bir kütüphane istediğinizi merak ediyoruz.

İŞTE BÖYLE BİR KÜTÜPHANE !
Kütüphaneler Haftanız kutlu olsun!

KAYNAK: BİRDOLAP KİTAP

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder